3 Eylül 2015 Perşembe

DOĞA'DA BİR PAGAN GİBİ DAVRANIN

 “Sık sık şehirden uzaklaşmak ve Doğa’da olmak önemlidir. Doğa’dayken de, özellikle bir pagan gibi davranmak önemlidir.
-          Hiçbir zaman Evren’den ve Yeryüzü’nden gelen etkilerin arasında olduğunuzu, bunlardan yararlanmanız gerektiğini unutmayın ve hissetmeye çalışın. Aşağıdaki, yukarıdakinin aynısıdır. İnsan da bir mikrokozmostur. Bunun bilincinde olunca bu enerjilerle irtibata geçmek çok daha kolaydır.
-          Doğa’daki her ayrıntıya, bir ağaca, dallarına, bir çiçeğe, onun kokusuna, bir kuşun ötüşüne vs konsantre olmaya alışın. Bu aradığımız bütünlüğe kolayca ulaşmanızı sağlayacaktır. Özellikle su kaynakları ve akarsu kıyıları bu iş için en uygun yerlerdir.
-          Derin derin nefes almayı, hatta nefesinize konsantre olarak meditasyon yapmayı ihmal etmeyiniz.
-          Doğa’da ne yaparsanız yapın, onu tahrip etmemeye ve kirletmemeye özen gösterin.
Daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi, şehirler de kutsal mekanların bir yansımasıdır ve kutsallaştırılmıştır. Eğer Doğa’ya çıkma olanağınız yoksa şehir içinde yapılacak gezilerde özellikle şehrin tarihi ve kutsallarının tanınması çok faydalı olacaktır.”

(Erhan Altunay, Paganizm-1 sayf 46)

2 yorum:

  1. Bilgehan abi merhaba,
    Öncelikle seninle dağlarda yürümeyi, sohbet etmeyi ne kadar özlediğimi belirterek başlamak istiyorum.
    Alıntına gelince;
    Öyle güzel anlatmış ki, Bizler de dağlara bu hisleri yaşamak için çıkmıyor muyuz?, Hepimiz şehirde bizlere tanınmış sıfatlarımızı, ünvanlarımızı bırakıp, sadece insan olarak doğaya çıkıp, ağaçları hissetmek, derenin, kuşun, rüzgarın sesini dinlemek, farketmek içni orada değil miyiz?
    Kendi adıma zaten doğada olduğum her an AN'da kalmaya, AN' ı yaşamaya gayret gösteriyorum. Yanından geçtiğim her ağaç, çiçek, belki bir böcek.. hepsini farkedebilmeye, dokunmaya, duymaya, hissetmeye çalışıyorum.
    Sanki ağaçlara dokunduğumda onların güzel enerjilerini alıyorum, sanki onları hissediyorum... Öyle güzel bir duygu ki..
    Ve şehirdeki koşturmaca, keşmekeş, öfke, stres, gerginlik, telaş olmadan... Sadece yürüdüğüm yoldaki kar, çalı cırpı, kuş, rüzgar sesleri... Kimi zaman dost gülüşmeler, sohbetler... Dingin, sakin bir ortamda sanki zaman durmuş gibi ... Çok keyifli çookkk...
    Her yürüyüş sonunda da şükrediyorum, sağlıklı bedenim, gören gözlerim, duyan kulaklarım ve yürüyebilen ayaklarım için... İyi ki bugünü de güzel geçirebildim diye..
    Bu duygularımı mümkün olduğunca çok arkadaşıma yaymaya, onları doğaya çıkarmaya, onlara doğayı kazandırmaya çalışıyorum.
    Tahrip olmamışken, betonlaşmamış, ranta kurban edilmemişken, henüz bu kadar yakınlarımızda böyle güzel doku varken, henüz ayakta yürüyebilirken, sağlığımız yerindeyken, henüz vaktimiz varken...

    Doğaya öyle aşığım ki... Duygularımı, coşkumu sayfalar dolusu yazabilirim...
    Umarım seninle tekrar dağlarda buluşuruz... Seninle doğada olmak güzeldi.. En kısa zamanda tekrar aramızda görmek dileğiyle,... Berrin ablama selamlar..

    YanıtlaSil
  2. Face'de dolaşırken bu yazıyı buldum.. Çok hoşuma gitti.. Konuyla da ilgili olduğundan paylaşma isteği doğdu.. (Maya Şaman İnancı'ndan alıntıdır.)
    Yapımış bir yoruma eleştiri niteliğinde yazılmış..

    Antropolojik anlamda ŞAMANİZM sözcüğü (1950’den önceki adıyla ANİMİZM ya da PAGANİZM), dünyamızda insanın zuhurunu takiben tüm kıtalarda izleri sürülen TÜM insanların ortak inançları araştırılarak ortaya çıkmış olan, benzer özellikler taşıyan genel inanç sistemi için kullanılır. Tarihi bu anlamda (ve son bulunan insan kalıntılarıyla) 400.000 bin yıl olarak anlaşılmaktadır…

    Türklerin tarih sahnesine çıkışları (çeşitli tarihi kaynaklara göre) dört bin yıllık bir geçmişe kadar uzanmaktadır. Türklerde Tanrı İnancı ve Tengricilik hakkında dağınık kaynaklarda karşımıza çıkan ve İslamiyet’le tanışmadan önceki inanışlarını anlamaya yarayan bilgilerin kaynağı Kaya Yazıtları ve Destanlardır. Buralarda geçen dinsel motiflerden edinilen bulgular derlenerek İslamiyet Öncesi dönemlerdeki Tengricilik inancı hakkında yine antropoloji kürsülerinde ortaya konulmuş bilgiler şöyledir...

    "...Türklerde esas Dinsel tema Tanrı yani Tengridir. Tüm diğer dinsel motifler bu inanç merkezi üzerinden şekillenmiş, tahrif olmuş, türemiş ve esinlenmiştir. Tanrı kelimesi, Göktürk ve Uygur dönemlerinde yazılmış olan Türk yazıtlarında Tengri olarak karşımıza çıkar. Türklerde Tengri, tapınılan tek ve yegâne unsur olmuştur. O tektir, doğumsuz ve ölümsüzdür ve Bozkırların Töre/Türe geleneğinde Tengri’nin resmini çizmek büyük bir suç olmuştur..."
    "...Türkler, Tengri’nin gökyüzünde olduğunu kabullenir. Bu bakış açısını değerlendirecek olursak gökyüzü aslında her yerdir. Zira Tengri, Dünya’nın içerisinde değildir ve Dünyayı yaratıp onu seyretmektedir. O insanları yaratmadan önce kendisine hizmet eden ve buyruklarını yerine getiren ruhları yaratmış, sonra Dünya’yı yaratmış ve yeryüzü ile gökyüzünü yedi kat halinde meydana getirmiştir..."

    Türklerin Tengri inancında semavi özellikler olması kolayca anlaşılabilir. Hz. Nuh M.Ö. 2700’lü yıllarda, Hz. İbrahim'in ise M.Ö. 2000’li yıllarda yaşadığı ifade edildiğine ve bu tarihlerde Sümer medeniyeti olduğuna göre, tarihi Sümerlilere dayanan Asyalı Türklerin bu dönemde Semavi dinlerin temel kaidelerini benimsemiş olması doğal bulunmaktadır.

    Türk araştırmacılar, okurumuzun düşüncesine özellikle karşı çıkmışlardır. Tengricilik ile (dünya geneline yaygın) Şamanizmin karıştırılmamasını ve farklı olduğunu vurgulayan araştırma ve yazılar yazmışlardır.
    Tengriciliğin, Şamanizm olarak algılanmasının hata olduğunu dile getiren eserler kaleme almışlardır..
    Ancak Şamanizmin Tengriciliğin içerisindeki rolü kanıksanamaz.

    YanıtlaSil